TürkRus.Com yazarlarından, işadamı ısmail Boy, geçen ay
Japonya'daydı. ıTKıB'de aktif görev alan Boy, Turquality kampanyası kapsamında Bakan
Kürşat Tüzmen'in gezisine katıldı ve hem kampanyayla hem de Japonya ile ilgili
görüşlerini, renkli izlenimlerini yazdı. Sitenin editörü Suat Taşpınar'ın
eleştirilerine rağmen projenin şu an "gayet başarılı bir şekilde"
yoluna devam ettiğini vurguladı. Turquality kampanyasının geldiği son
aşamayı ayrıntılı olarak anlattı. Editörün "cevap hakkını" saklı
tutmak kaydıyla, ısmail Boy'un yazısını sizlerle paylaşıyor, özellikle keyifli
Japonya izlenimlerini dikkatinize sunuyoruz:
TOKYO-KYOTO
Bugünlerde herkes Kyoto anlaşmasından söz ediyor. Hal böyle
olunca, biz de hemen yeri gelmişken deyip, Japonya seyahatimizi araya
sıkıştıralım... Turquality toplantıları için Tokyo’dayız... Her ne kadar bu
sitenin kurucusu ve editorü sevgili Suat Taşpınar, Sn. Bakanımız Kürşat
Tüzmen’in müsteşarlığı sırasında temellerini attığı Turquality projesine
karşı olsa bile, bu proje şu an gayet başarılı bir şekilde yoluna devam ediyor.
Geçen ay Turquality, Tokyo’daki en büyük departman store’lardan
sayılan “Takashimaya”’da bir Corner kiralayıp aday firmalarını tanıttı.
Departman store dediğim, yıllık cirosu 2 milyar dolar olan bir yerden
bahsediyorum. Eş zamanlı olarak da, bu etkinliğin duyumuna katkısı olması
için “Akasaka Prince” otelinde Hüseyin Çağlayan akıllara durgunluk veren
tasarımlarının yer aldığı defilesini sundu ve bu defileye Japonya Prensesi ve
Prensi’nin de katılması ayrı bir renk kattı. Konu ile ilgilenmek isteyenler
daha detaylı bilgileri Hüseyin Çağlayan’ın web sayfalarından takip
edebilir.
Sevgili editörümüz, biraz da milliyetçilik duyguları ile,
Turquality’nin ilk tanıtımının yapıldığı Moskova’daki etkinliklere bakarak bir
değerlendirmede bulunmuş ve bu etkinlikleri “Türk’ün Türk’e ikramı” olarak
görmüş idi. Moskova’daki tanıtım zaman açısından çok dar bir süreye
sıkıştırıldığı için arzu edilen başarıyı getirmemekle birlikte, bu etkinliğin
ilk adım olması sebebiyle biraz daha hoşgörü ile yaklaşılabilirdi diye
düşünüyorum. Bugün Turquality’nin gelmiş olduğu nokta kamuoyunun belki büyük
bir çoğunluğu tarafından bilinmiyor ama, bu proje ile ilgilenen Türk
firmalarının çoğunun takdirini almaktadır. Bir kere Turquality artık sadece
defile ve şov yapıp 15 Türk tekstil firmasının tanıtımını yapan bir örgüt
olmaktan çıkmıştır. Turquality, gerçek anlamda Türk markalarını yurtdışına
taşımaya çalışan bir “Marka Destek Programı” olarak kendisini yeniden
tanımlamıştır. Halen Turquality değişik sektörlerden müteşekkil 64 aday firmayı
bir havuzda toplayıp uluslararası bir denetim firması ile incelemeye almıştır.
Bu arada sürekli olarak aday firmaların 60 adet orta ve üst düzey yöneticisine,
Koç ve Sabancı üniversitesinde altı dönemlik sıkıştırılmış Execituve MBA
programında eğitim vermektedir. Bu eğitim programı ilk mezunlarını verdi,
ikinci dönem yöneticiler eğitime devam ediyor ve birkaç hafta zarfında üçüncü
grup yönetici eğitim programı da başlamış olacaktır.
Turquality havuzunda bulunan firmalar, “Delliote” denetim
ve danışmanlık firması tarafından incelenecek ve firmaların eksik görülen
taraflarına yine uluslararası danışmanlık firmalarınca “Coaching” verilecektir.
şimdilik ilk etap aday firmalar arasında tekstil ve deri dışında, gıda,
kozmetik, kuyumculuk, inşaat malzemeleri, elektronik eşya gibi sektörlerin de
temsilcisi firmalar mevcuttur ve sürekli olarak havuzda yeni aday firmalar da
toplanmaktadır. Yani Turquality artık kendisini bir Olimpiyatlara hazırlama
ekibi gibi görüyor. Ülkemizin uluslararası arenada marka olmaya aday firmaları
varsa bu firmaları seçip, olimpiyatlarda yarıştırmak üzere hazırlayacak, sonra da
olimpiyatlarda yarıştıracağız. Bu firmalarımız arasından gelecek on yıl
zarfında on uluslararası marka çıkartabilirsek ne mutlu bize!
Günümüzde teknolojik gelişmeler nedeniyle artık ürün
kalitelerinde homojenlik başladı. Aynı ham madde ve aynı teknoloji kullandığınız
sürece dünyanın her yerinde artık aynı kalitede malı üretmeniz mümkündür;
sizin katma değeriniz ancak farklılık yaratabilecek olan markanızda
yatacaktır. Bu nedenle bu markalaşma programı çok önem arz ediyor. Ve tabi
ki bu arada bazı uyanık Türk firmaları da çıkıp Turquality.ru sitesi ile
kendilerine haksız kazanç sağlamak peşinde koşuyor.
Bu tür insanlar dünyanın her tarafında ne yazık ki karşınıza çıkabiliyor. Gidin
Uzak Doğu’ya, aklınıza gelen her markanın taklidini bulabilirsiniz. Ancak unutmayın
ki, iyi yapanlar taklit edilir...
Konuyu çok dağıttım. Asıl anlatmak istediğim konu, bu vesile ile
geldiğim Tokyo’da iş dışında neler yaptığım idi... Boş zamanımızın olduğu
cumartesi gününü değerlendirmek amacıyla hızlı tren ile Japon ımparatorluğu’nun
eski baş şehri olan Kyoto şehrini ziyarete gittim. Japonya’nın yeni merkezi
olan Tokyo, artık modern Batı şehirlerinden hiçbir farkı kalmadığı için o
mistik ve gizemli havasını kaybetmiş. Oysa Kyoto, yani eski merkez
hala bir turizm bölgesi olarak o havayı koruyor. Zaten Tokyo adı da Kyoto’nun
son iki harfinin yer değiştirmesi ile ortaya çıkmış diyorlar. ıki şehir
arasındaki mesafe yaklaşık 500 km var, yani benim mutad Moskova –Galich seferim
kadar. Aradaki tek fark, Moskova’dan Galiche’e tren ile gitmek 9-10 saati
bulurken, aynı mesafeyi Japonya’da “Beyaz Yılan Ekspresi” anlamına gelen
“TOKIADO-SANYO SHINKANSEN” treni ile 2 saate alabiliyorsunuz.
Japonya’da trenle seyahat edene kadar, her ay Rusya içinde
asgari 1-2 demiryolu seyahati yapan birisi olarak kendimi trenler ve
istasyonlar konusunda deneyimli sanırdım. Tokyo beni yanıltmak için elinden
geleni yaptı sağ olsun. ıstasyonda trenimizin kalkacağı perona girebilmek bir
mesele... Moskova metro girişlerindeki bilet makinelerine benzer makinelere
biletinizi atarak platforma çıkmanız gerekli ama biletinizde gösterilen
tren kalkış saatinden 5 dakika öncesine kadar makine sizin biletinizi kabul
etmediği için platforma girip boşu boşuna kalabalık edemiyorsunuz. 100 kişilik
vagonların temizliğinden ve konforundan bahsetmeye gerek yok sanırım. Ama
ilgimi çeken şeylerden birisi tuvaletler oldu. Her vagonda 2 tuvalet bulunuyor
ve kapılarında “Japan Style” ve “Western style” yazıyor, siz keyfinize göre
birini seçiyorsunuz; her ikisi de klimalı. “Japon style” daha çok bizim
Alaturka tuvaletlere benziyor. Vagona giren kondüktör önce yarı beline kadar
eğilip salondaki yolcuları selamlıyor, sonra herkesin biletlerini hazır
etmesini istiyor ve biletleri kontrol edip elinde tuttuğu listeye işaretliyor.
Böylece bir sonraki istasyonda sadece yeni binen yolculara gidip bilet kontrolü
yapıyor.
Kyoto tam da eski Japon filmlerinde gördüğümüz tipik yerleşim
yerlerinden biri. Tek katlı ve
iki katlı binaların kapı ve pencereleri beyaz parşömen kağıt kaplı ve sürgülü;
kendinizi bir an “Son Samuray” filminde gibi hissediyorsunuz. Tabii bu eski
evlerin bir kısmı turistik eşya satan mağaza veya restoran olarak hizmet
veriyor artık. Yollarda kimonoları ile mini mini Japon geyşalarına rastlamak
mümkün. Bu kıyafetler özel günler için giyiliyor; bunlar ya düğün, ya cenaze ya
da özel çay partileri oluyor.
Medeniyetin nimetlerinden yararlanmak isterken eskiyi de koruma
isteği sonucu ilginç bir durum ortaya çıkmış. Geleneksel küçük Japon evlerinin
elektrik ve telefon kabloları ne hikmetse yer altından değil havadan geçiyor ve
bu durum inanılmaz çirkin bir görüntü kirliliği yaratmış şehirde. Sokakların
köşelerindeki direklerde kablolar salkım saçak duruyor. Japonlara hiç
yakıştıramadık…
Kyoto’da “Kinkakuji” veya “Arashiyama” bölgelerindeki
tapınakları gezebilirsiniz ama size asıl önerimiz, tam anlamıyla bir “felsefe
turu” sayılan “Ginakkuji”den başlayarak “Okazaki” ve “Higajhiyama” bölgelerini
yaya olarak dolaşıp, “Nyakoouhji Shrine” kanalına kadar inmeniz olacaktır.
Bütün bu bölgede hem eski geleneksel Japon tapınaklarını hem de her biri birer
peyzaj şaheseri olan Japon bahçelerini görme imkanını elde edebilirsiniz.
Tokyo dönüşünüzde şayet sabah uykunuzdan feragat edebilirseniz
saat 04.00’de başlayıp 06.30’da sona eren balık pazarındaki müzayedeye
katılmanızı tavsiye ederiz.
Dünyanın en büyük 3 büyük deniz mahsulleri ihalesinden biri sayılır ve
sanırım dünyanın hiçbir yerinde bu kadar çok Orkinos balığını bir arada
göremezsiniz.
Japon halkı son derece kibar ve saygılı bir topluluk, yüksek
sesle konuştuklarını duymak bile çok zor. Taksiler bizim minibüsler gibi
dantellerle süslenmiş. Lisan sıkıntısı ne yazık ki gidilen her yerde kendisini
gösteriyor. ıngilizce bilen çok az ama şimdilerde hummalı bir lisan
seferberliğine çıkmışlar. Hayat pahalılığı siz Moskova’da yaşayanlara pek
yabancı değil, ama yine de hatırı sayılır yani; örneğin bir şişe suya 5 dolar
vermeniz gerekiyor.
Japonya seyahatinin en zor bölümü 12 saatlik ıstanbul-Tokyo
uçuşudur. şayet yolculuk boyunca ayaklarınızın şişmesine aldırmayacaksanız, bu
seyahati yapmağa değer deriz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder